Thursday, March 8, 2012

Ye, Dua et, Sev

"Bir kadının yaşantısının geniş kıtalarına, bir kılıcın gölgesi düşer. Bu kılıcın bir tarafında, "hepsi doğru" olan töre, gelenek ve düzen yer almaktadır. Fakat kılıcın diğer tarafında, eğer onu geçecek ve töreye uymayan bir yaşam seçecek kadar çılgınsanız, her şey karmaşadan ibarettir.Hiçbir şey sıradan bir yol izlemez."
Virginia Woolf

Dünya Emekçi Kadınlar Günü'müz kutlu olsun.


Edebiyattan beyazperdeye geçiş her zaman dengenin en zor olduğu uyarlamalardır. Özellikle kitap okumayı sevip, her bir karakteri, olayı, mekanı kendi zihninizde canlandırmayı sevenlerdenseniz kolay kolay filmini beğenmezseniz de. Şu ana kadar benim kitabını okuyup filmini de çok beğendiğim bir film yok mesela. Ama "Ye, Dua Et,Sev " ya da orjinal adıyla "Eat, Pray, Love" bunun en kötü örneklerinden sanırım. Bir kere filmi kitaptan bağımsız izleyen insanlar ne anladı çok merak ettim. Çünkü birçok ayrıntıyı verme çabasına girdikleri için belki de , olay örgüsü o kadar kopuk ki, baş kahramanımız Liz neyi neden yapıyor anlamıyorsunuz bile. Hiçbir duyguyu da geçirememişler bence. (En azından bana) Tek güzel şey, Julia Roberts ve Javier Bardem'di.

Kitap için söyleyebileceklerim filminki kadar kötü değil. Ama herşeyden önce, yaşadığı kötü bir boşanmanın ardından kendini bulmak adına 1 seneliğine istediği 3 ülkede, dilediğince yaşama lüksünü yazar olmasaydı kolay kolay elde edemezdi Elizabeth Gilbert.  Bu arayış yolculuğunu finanse etmesi bile başlı başına bir iş aslında. O yüzden dünya çapında satış rekorları kıran bu kitabı okurken, karşımda çok şanslı bir kadın olduğunu düşündüm hep. Hangimiz hadi ben gidiyorum deyip 1 seneliğine haz, huzur ve dengeyi bulma adına ruhani arayışımıza çıkabiliriz? Ama özellikle İtalya bölümünde açlıktan mideniz kazınıyor uyarmadı demeyin. Yediği herşeyi öyle güzel anlatmış ki, bir sonraki Roma seyahati için kenara köşeye not edilen bir yığın restoran ve yemek oluyor.

Sonuç olarak çoksatanlar listesinden bir kitaba başladığınızda beklentiniz neyse, onu fazlasıyla karşılayacak bir kitap yazmış yazar. Tabiki daha fazlasını asla değil. Bana düşende, satır aralarından hoşuma gidenleri günlüğe not düşmek.

Bir kimsenin yaşantısının bir taklidini mükemmel bir şekilde yaşamak yerine, kendi kaderini kusurlu bir şekilde yaşaması çok daha iyidir.
Bhavagad Gita

.."Bana perşembe günü doğan çocukların yöneticisinin Yok Edici Şiva olduğunu ve bu günü yöneten iki hayvan ruhunun da aslan ve kaplan olduğunu söyledi. Perşembe günü doğan çocukların resmi ağacı banyan. Resmi kuş tavus kuşu. Perşembe günü doğan biri her zaman önce konuşur, başkalarının sözünü keser, biraz öfkeli olabilir, yakışıklı olmaya eğilimlidir ( Ketut'un deyimiyle "çapkın"dır), ama düzgün bir genel karakterin yanı sıra harika bir hafızası ve diğer insanlara yardım etme tutkusu vardır."

Her sabah doğan güneşle ve her akşam batan güneşle birlikte adanın etrafında dolaşıyordum. Geri kalan zamanda yalnızca oturup seyrediyordum. Düşüncelerimi, duygularımı, balıkçıları seyrediyordum. Yoga bilgeleri insan yaşamındaki tüm acıların tıpkı tüm neşelerin olduğu gibi-sözcüklerden kaynaklandığını söylerler. Deneyimlerimizi tanımlamak için kelimeler yaratırız ve o kelimeler - tasmaya bağlı köpekler gibi- bizleri çekiştiren, kendilerine bağlı duygular getirirler. Kendi mantralarımızla baştan çıkarılırız (Ben bir hatayım... Ben yalnızım...Ben bir hatayım... Ben yalnızım...) ve onların anıtlarına dönüşürüz. Dolayısıyla bir süre konuşmayı bırakmak kelimelerin gücünden sıyrılmaya, kendimizi kelimelerle şaşkına çevirmeyi durdurmaya, kendimizi boğucu mantralarımızdan özgürleştirmeye teşebbüs etmektir.
Elizabeth Gilbert

No comments:

Post a Comment