Friday, March 30, 2012

1 year old:)


Zlata'nın günlüğü diye bi kitap vardı,Saraybosna'da bir kızın savaş sırasında tuttuğu günlükten kitaba çevirilmiş.
Burçak Zlata'dan etkilenmiş başlamış günlük yazmaya. Şimdi de geriye o günlüğü kalmış. Ben de Zlata'dan etkilenip başlamıştım günlük yazmaya ama o günlüğü tutmayı lisede bırakmışım. Ayşe Kulin'in Sevdalinka kitabında da Zlata'nın tuttuğu günlüğe özenip, günlük tutmaya başlayan bir kız vardı. Burçak kendi günlüğünden kitap yapamadı ama, lösemiyle hayatının baharında kayarken yeryüzünden yerin altına, ailesi onun adına bıraktılar bu hatırayı dünyaya. Mavi Saçlı Kız'ı da okuyup günlük tutmaya başlayan var mıdır bilmiyorum ama Burçak'ın hikayesi de geçenlerde tesadüfen tekrar çıkınca karşıma insanların hergün yazdıkları blogları düşündüm. Öyle ya da böyle herkesin bir izi var artık. Bence bu okumayı sevenler için muhteşem bir armağan.


Son bir kaç seneye baktığımda hep hissettiğim bu aslında. Ne kadar da çabuk geçti zaman diyorum hep. "Gerçekten 3 ay oldu mu K6 yı bırakalı?", ya da "1 sene mi olmuş o olay olalı vay be!" gibi cümleler birbiri ardına diziliyor sürekli. Son bir senemin nasıl geçtiğini merak ettiğimde artık anılarım dışında elde tutulur bir yer daha olmuş ben fark etmeden. Satırların arasında gizli olan yaşadıklarım, bana bulundukları yerlerden gülümsüyorlar. Bir sene hep önemlidir. İlk bir sene. Hayatın ilk bir senesinde olur bütün önemli gelişmeler, insanın bağışıklık sistemi bile ilk bir seneki faktörlerle belirlenirmiş hatta. Yürümeye ilk bir sene içinde başlarsınız. İlişkilerin, evliliklerin hep ilk senesidir önemli olan, alışma süresidir kimine göre. İlkokuldan tutunda üniversiteye kadar eğitim hayatınızın her basamağında ilk seneyi atlatınca herşey daha bir rutin hale gelir. Bir işe başladığınızda, bir eve taşındığınızda hep ilk senedir sizin için farklı olan.


İş bu minvalde, buradaki günlüğümde artık ilk senesini doldurdu. Günlük demek pek doğru sayılmaz, çünkü hep kendimle ilgili şeyler değildi belki yazdıklarım, ama güne dair benim gündemime dair ne varsa değinmeye çalıştım.

Hayalimde böyle bir blog yoktu belki, oturup blog sahibi olmayı da hayal etmedim zaten merak etmeyin:) Ama son bir senedir ne zaman içimden gelse , içimdekileri dökebileceğim bir yer olduğu için mutlu oldum. Okuyan ve değerli yorumlarını da benimle paylaşan dostlarıma da çok teşekkür ederim.

Tuesday, March 27, 2012

Unutulan sayfalar dolusu tozlu yemekler


Piyano tuşlarından oluşan basamakları, o kocaman göbeğine rağmen kan ter içinde hızlı hızlı çıkıyordu. Yukarıda onu ne bekliyordu, bilmiyordu ama bu yapması gereken en önemli işi biran önce bitirmeliydi. Zira aklının bir köşesinde oldukça fazla yer kaplamış olan pembe filin intikamını biran önce almalıydı.


Son basamaktada bir la sesi verdikten sonra vezneye yaklaştı, veznenin arka tarafındaki oturan gişe memuru kendini fark edene kadar da bekledi. Böylece soluğunu da bir düzene sokmaya zaman bulmuştu. Herşeyin bir düzeni olmalıydı, nefes alıp verişinin isyankar olması onun başına büyük sorunlar açabilirdi. Nihayet gişe memuru ahtapot saçlı kadın camı açtığında, nefes alış verişleri uygun adımda seyir etmeye başlamıştı. Kadının ne var demesine fırsat vermeden "Nereye?" diye sordu. "Canın cehenneme!" diye yanıt verdi kadın. Bu yanıtı duymasıyla, kadını o iğrenç ve kendinden emin egosuyla başbaşa bırakması arasında bir saniye bile geçmemişti. Geçse belki de bu da evrende büyük bir kaosa neden olabilirdi kuşkusuz. Zira saniyelik sessizlikler büyük kaoslar yaratabilecek güçtedir. Arkasını döndü hemen, iki buçuk yol görünüyordu karşısında. Buçuk onun için en uygundu belki ama ucu bucağı bu kadar kesin bir patika ona pek de tekin gelmedi. Fili düşündü tekrar, "Bunu onun için yapmalıyım" dedi. Ve buçukluğa doğru yarı ürkek yarı keskin adımlarla ilerlemeye başladı...

Thursday, March 22, 2012

Lezzetinden yerinde duramayan Macaronlar!!

Hangisinden başlasam diye düşünürken kutuyu açtığınızında kutunun karşısında nutkunuz tutulabilir. Zira lezzetinden yerinde duramayan bir dizi macaron sizi bekliyor olabilir! 

Benim tercihim turan Emeksiz Sokak'ta yer alan Macarons d'Antoinette. Ankara da bir de  Divan Pastanesi'nde var diye duymuştum bu meretlerden.
 Bugün ne sabıkam var bir baktırayım diye adliyeye gitmişken önünden geçerken cazibelerine dayanamayıp bir kutu aldım. Divan'dakiler Antoinette'inkiler kadar taze değil ne yazık ki. Antoinette macaronlarınız günlük pişiriliyor, hatta bu nedenle ertesine güne kalamayacak canım macaronlar saat 19.00'dan sonra 50% de indirimli! İndirimsiz hali bile Divan'dan daha ucuz bu arada. Ama Divan'nında özel kutusu çok güzel! En iyisi bunları görünce uzaklaşmak sanırım:)

Bu kadar amme hizmeti yeter. Şimdi görsel şölen başlasın bakalım! :)


Monday, March 19, 2012

Çocukluğumun kitapları

Haftasonu ablamla telefonda konuşurken, benden bir ricada bulundu. Minik prensesimiz Bilge (ablamın kızı) masal kitabı istiyormuş. Ablam ellerindekilerin çok olmadığını, bazı masalları da kendi anlattığını ama Bilge'nin artık ilgisinin daha da arttığını ve bulabilirsem benden klasik çocuk masallarından birkaç tanesini yollamamı istedi. Bende seve seve bu görevi kabul ettim ve bugün önce biraz internette bakındım masal kitaplarına.

Ben küçükken de çok severdim kitapları. Annemle birlikte hergün olmasa da arasıra uğradığımız Aşağı Eğlence'deki Zafer Kırtasiye benim için büyülü bir yerdi. Bütün güzel ve ne yazık ki pahalı kitaplar hep orada olurdu ama annem beni hiç boş çıkarmazdı sağolsun. Bir keresinde onunla birlikte aldığımız ve benim çok sevdiğim bir masal kitabının daha sonra gidip bütün serisini getirdiğindeki yaşadığım mutluluk, hayatım sona ererken bile gözlerimin önünden gitmeyecek bir duyguydu benim için. Klasik bir memur ailesinin 3. çocuğu olarak öyle süslü ve üç boyutlu kitaplarım yoktu belki ama bütün kitaplarımla çok mutluydum. Çünkü anne ve babasının odasında, tuvalet aynasının arkasındaki dolapta ( evet bizimkilerin yatak odasının aynasın arkasında böyle bir dolap vardı) kitaplar olan bir evde büyürken, kitaplar en kıymetli hazineniz olarak yer ediyor daha o küçücük yaşlarınızda.

Unutamadığım ise, ben o kadar okumaya hevesliyken, o güzelim Heidi setinin, onlara benim gözümde gerektiği ilgiliyi veremeyen kuzenimde olmasıydı. İnsan hiç kitap kıskanır mı demeyin, oluyormuş demek ki. O güzel güzel resimlerle süslenmiş kapaklarıyla, en kıymetli hazinesiymişçesine el sürmediği kitapları ben her gördüğümde iç geçirirdim. Şimdi Bilge'ye kitap ararken gittigidiyor da satıldığını gördüğümde o kitapların, o günlere geri döndüm.

 Halam kreş öğretmenliği yaptığı için, onunda üç boyutlu, sayfası açıldığında içinde yükseklen nesnelerin, kenarlarında türlü süsleri olan kitaplarla da uzaktan da olsa bir bağ kurma fırsatım olmuştu. Hep büyüyünce böyle kitaplarım olmasını istedim, bir de o Heidi setini sanırım.
 Ama hiçbirisi annemin aldığı o setin yerini tutamazdı. Kendisi okuyamamış bir annenin çocuklarının eğitimine bu kadar önem vermesi çok ayrı bir yazı konusudur esasen...Ne yazık ki o setin yayınevini hatırlamadığım için hala satılıyorlar mı bilmiyorum ama günümüzde kaç çocuk, çocuk dünya klasikleri okuyarak büyüyüyor merak ediyorum doğrusu.

Thursday, March 15, 2012

Açılır Kapanır Pencereler!

Sevgili yazılım devi Windows yeter artık 7 kullandığınız artık ortalığı karıştırmanın vakti geldi de geçiyor demiş içinden ve bize Windows 8 i armağan etmeye hazırlanıyormuş . Teknik özelliklerine girmeyeceğim ama ben yeni logosunu sizlerle paylaşayım istedim.Geçmişten günümüze hangi logolar gelmiş hangileri geçmiş bir hatırlatma yapmadan da olmaz!
8 en güzel geri dönüşüme yakışmış doğrusu. Umarım kendisi de logosu gibi olmaz.

 Ve geçenlerde Erhan'nın bloggerlar ile ilgili yolladığı ve benim çok güldüğüm bir resimde sıra. Evet ne var, benim bir blogum var:)!

Thursday, March 8, 2012

Ye, Dua et, Sev

"Bir kadının yaşantısının geniş kıtalarına, bir kılıcın gölgesi düşer. Bu kılıcın bir tarafında, "hepsi doğru" olan töre, gelenek ve düzen yer almaktadır. Fakat kılıcın diğer tarafında, eğer onu geçecek ve töreye uymayan bir yaşam seçecek kadar çılgınsanız, her şey karmaşadan ibarettir.Hiçbir şey sıradan bir yol izlemez."
Virginia Woolf

Dünya Emekçi Kadınlar Günü'müz kutlu olsun.


Edebiyattan beyazperdeye geçiş her zaman dengenin en zor olduğu uyarlamalardır. Özellikle kitap okumayı sevip, her bir karakteri, olayı, mekanı kendi zihninizde canlandırmayı sevenlerdenseniz kolay kolay filmini beğenmezseniz de. Şu ana kadar benim kitabını okuyup filmini de çok beğendiğim bir film yok mesela. Ama "Ye, Dua Et,Sev " ya da orjinal adıyla "Eat, Pray, Love" bunun en kötü örneklerinden sanırım. Bir kere filmi kitaptan bağımsız izleyen insanlar ne anladı çok merak ettim. Çünkü birçok ayrıntıyı verme çabasına girdikleri için belki de , olay örgüsü o kadar kopuk ki, baş kahramanımız Liz neyi neden yapıyor anlamıyorsunuz bile. Hiçbir duyguyu da geçirememişler bence. (En azından bana) Tek güzel şey, Julia Roberts ve Javier Bardem'di.

Kitap için söyleyebileceklerim filminki kadar kötü değil. Ama herşeyden önce, yaşadığı kötü bir boşanmanın ardından kendini bulmak adına 1 seneliğine istediği 3 ülkede, dilediğince yaşama lüksünü yazar olmasaydı kolay kolay elde edemezdi Elizabeth Gilbert.  Bu arayış yolculuğunu finanse etmesi bile başlı başına bir iş aslında. O yüzden dünya çapında satış rekorları kıran bu kitabı okurken, karşımda çok şanslı bir kadın olduğunu düşündüm hep. Hangimiz hadi ben gidiyorum deyip 1 seneliğine haz, huzur ve dengeyi bulma adına ruhani arayışımıza çıkabiliriz? Ama özellikle İtalya bölümünde açlıktan mideniz kazınıyor uyarmadı demeyin. Yediği herşeyi öyle güzel anlatmış ki, bir sonraki Roma seyahati için kenara köşeye not edilen bir yığın restoran ve yemek oluyor.

Sonuç olarak çoksatanlar listesinden bir kitaba başladığınızda beklentiniz neyse, onu fazlasıyla karşılayacak bir kitap yazmış yazar. Tabiki daha fazlasını asla değil. Bana düşende, satır aralarından hoşuma gidenleri günlüğe not düşmek.

Bir kimsenin yaşantısının bir taklidini mükemmel bir şekilde yaşamak yerine, kendi kaderini kusurlu bir şekilde yaşaması çok daha iyidir.
Bhavagad Gita

.."Bana perşembe günü doğan çocukların yöneticisinin Yok Edici Şiva olduğunu ve bu günü yöneten iki hayvan ruhunun da aslan ve kaplan olduğunu söyledi. Perşembe günü doğan çocukların resmi ağacı banyan. Resmi kuş tavus kuşu. Perşembe günü doğan biri her zaman önce konuşur, başkalarının sözünü keser, biraz öfkeli olabilir, yakışıklı olmaya eğilimlidir ( Ketut'un deyimiyle "çapkın"dır), ama düzgün bir genel karakterin yanı sıra harika bir hafızası ve diğer insanlara yardım etme tutkusu vardır."

Her sabah doğan güneşle ve her akşam batan güneşle birlikte adanın etrafında dolaşıyordum. Geri kalan zamanda yalnızca oturup seyrediyordum. Düşüncelerimi, duygularımı, balıkçıları seyrediyordum. Yoga bilgeleri insan yaşamındaki tüm acıların tıpkı tüm neşelerin olduğu gibi-sözcüklerden kaynaklandığını söylerler. Deneyimlerimizi tanımlamak için kelimeler yaratırız ve o kelimeler - tasmaya bağlı köpekler gibi- bizleri çekiştiren, kendilerine bağlı duygular getirirler. Kendi mantralarımızla baştan çıkarılırız (Ben bir hatayım... Ben yalnızım...Ben bir hatayım... Ben yalnızım...) ve onların anıtlarına dönüşürüz. Dolayısıyla bir süre konuşmayı bırakmak kelimelerin gücünden sıyrılmaya, kendimizi kelimelerle şaşkına çevirmeyi durdurmaya, kendimizi boğucu mantralarımızdan özgürleştirmeye teşebbüs etmektir.
Elizabeth Gilbert

Wednesday, March 7, 2012

Office Works

Öncelikle evet, canım hala çok sıkılıyor..Ve bugün kendimi Fırat gibi yere atıp, yerleri yalamamak için zor tuttum itiraf ediyorum:)

Bugün işyerindeki bir amcadan dökülen inciyle modaya geçiyorum. Allah ömür versin, sesi uzaktan gelsin! 

Can sıkıntısına en iyi çözümde, online window shopping! Bunu Türkçe'ye mağaza vitrini bakma olarak çevirebiliriz belki. Ben de, sadece bakmakla yetinmedim, oturdum bir klasöre güzelce kaydettim seçtiklerimi. Bazıları dikilebilir, bazıları denenip üstte görülüp beğeniye göre alınabilir, bazılarına ise acilen sahip olunmalı dedim. Sonra Ayşegül peki neler bunlar, koydun mu bloga diye sorunca, hadi dedim yeni sezona girizgah yapmış olalım.

İşte Zara İlkbahar koleksiyonundan benim seçtiklerim.

Yapılır ki bunlar kategorisi;
 

           

                  
Almadan önce denenmesi gerekenler kategorisi;


Vee şimdi de sırada alınmazsa uyku kaçırtacak olanlar:)

 


www.zara.com

Bu yaz yine can yakacak anlaşıldı...

Friday, March 2, 2012

Çok canım sıkılıyor...




Aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten;
ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.

iyi nişan alırdı kendini asan zenci,
bira içmez ağlardı, babası değirmenci,
sizden iyi olmasın, boşanmada birinci...
-çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.

Ülkü Tamer