Thursday, November 8, 2012

Portakal Kız



“Birbirimizin geçmişine sahip olamayız, Jan Olav. Birlikte bir geleceğimiz olacak mı, soru bu.”

                                                                                                                      Page 94

“Benim için bu dünya her zaman büyülü bir dünya oldu, ben daha küçükken de bu böyleydi, Oslo’nun sokaklarında Portakal Kız’ı aramaya başlamadan çok önce. Bu duyguyu basit kelimelerle anlatmak çok zor, bu dünyayı tabiat kanunları, evrim teorisi, atomlar, DNA molekülleri, biyokimya ve sinir hücreleriyle ilgili tüm bu modern tantanalar olmadan önce hayal et- evet, hatta bu yerküre daha dönmeden, daha uzayda bir “gezegene” indirgenmeden ve daha gururlu insan vücudu; kalp, akciğer, böbrekler, karaciğer, beyin, kan dolaşımı, kaslar, mide ve bağırsaklarla bölünmeden.İnsanın bir insan olduğu, yani tam ve gururlu bir insan olduğu zamanlardan bahsediyorum, daha fazla veya daha az değil. O zaman dünya sadece kıvılcım saçan bir maceraydı.”

Dünyaya bak Georg, fazlasıyla fizik ve kimya ineklemeden önce dünyaya bak.
                                              
                                                                                                                              Page 114

 “Sakın doğanın bir mucize olmadığını iddia etme. Sakın bana dünyanın bir masal olmadığını anlatma. Bunu kabul etmeyen, belki masal sonuna yaklaştığında anlayacaktır ancak.Çünkü o zaman at gözlüklerimizi çıkarmak için son bir imkanımız oluyor, o zaman vedalaştığımız ve onu terk etmek zorunda olduğumuz bu mucizeye kendimizi feda etmek için son bir imkan.

Burada anlatmaya çalıştığımı anlıyor musun acaba Georg? Kimse herhangi bir zamanda Eukleides’in geometrisinden veya elementlerin periyodik sisteminden gözyaşları içinde ayrılmamıştır. Kimse internetten veya çarpım tablosundan ayrıldığı için gözyaşını bastırmaz. Veda ettiğimiz, bir dünya, bir hayat, masallar ve macera. Ve sonra ayrıca gerçekten sevdiğimiz az sayıda insanla vedalaşmak zorundayız.
                                                                                                                               Page 115

“Düşün ki, herhangi bir zaman, milyarlarca yıl önce her şey yaratılırken, bu masalın eşiğinde dursaydın ve senin günün birinde bu gezegendeki bir hayata doğmak isteyip istememeyi seçme şansın olsaydı. Ne zaman yaşayacağını bilmeyecektin ve burada ne kadar kalabileceğini bilmeyecektin, ama ne olursa olsun kısa bir süreden bahsedilecekti. Eğer günün birinde dünyaya gelmeyi seçecek olursan, sadece bizim dediğimiz gibi zaman olgunlaşınca veya “ zaman dürülünce”, onu ve üzerindeki her şeyi tekrar terk etmek zorunda kalacağını bilecektin. Belki bu sana büyük bir acı verecekti, çünkü birçok insan bu büyük masaldaki hayatı o kadar harika bulur ki sadece herhangi bir zaman bunun son bulacağını düşündüklerinde bile gözleri yaşarır. Burada her şey o kadar iyi olabilir ki günün birinde artık başka günlerin gelmeyeceğini düşünmek korkunç acı verir.”
“...Yüz binler veya yüz milyonlarca yıl sonra, kısa veya uzun, bu dünyadaki bir hayatı seçer miydin?”
 “Ya da kuralları kabul edemeyeceğin için bu oyuna katılmayı reddeder miydin?”
                                                                                                                      Page 124
“Bazen biz insanlar için sevdiğimiz bir şeyi kaybetmek ona hiçbir zaman sahip olamamaktan daha kötüdür.”                                                                                                                                                                                                                        Page 125

HAYATI SEÇEN ÖLÜMÜDE SEÇER.


I am the passenger




Dolu dolu gunler yasadigimdan belki de dolu dolu yazasim var anilarim burada da sursun diye...Cunku gezdim,gordum,yedim ictim ve bati yakasini sevdim sonunda..Gunluk takip ettigim moda bloglari gibi (evet burada sesli gulebilirsiniz) bir fikir bir yazi kuralina uyamayacagim.sanirim..Zira yaraticiligimin doruga ciktigi sabah ki araba yolculugumda tilkiler beni rahat birakmiyor. Mesela bu sabah bombos gorunen İstanbul Yolu'ndan tekrar Konya Yolu'na cikmak icin kullandigim İvedik Kopru'sune donerken okuluma gitmeyi, sabahlari kullandigim o guzergahi bile ozledigimi fark ettim. Sonbaharin butun renkleriyle yasanmadigi bir sehirde yasamak istemedigime bir kez daha karar verdim. Okulumu ozlemisim. Bugun gidip bir bakayim bakalim orada hayat nasil?

Bu arada bir insan sirf kurufasulye yiyerek ne kadar kilo alabilir ki?


Not: Bu yazı 06.11.2012 de yazılmış ancak Android ve Blogger sıkıntısı yüzünden anca hayata geçirilebilmiştir.