Tuesday, February 28, 2012

Koma'dan Sevgilerle


"Buda'yı, kusursuz kişiyi geride bırakıp, dostu Govinda'yı geride bırakıp koruluktan ayrılan Siddhartha, o zamana kadarki kendi yaşamını da korulukta bıraktığını ve bu yaşamın kendisinden koptuğunu hissetti. İçini tümüyle dolduran bu duygunun üzerinde düşündü ağır ağır yürüyüp giderken. Derin derin düşündü bunu, adeta derin bir su içinde kendini koyverip duygunun ta dibine, nedenlerin bulunduğu yere kadar indi,çünkü düşünmek- öyle görünüyordu ona- nedenleri bilip tanımak demekti, ancak bu yoldan duygular bilgilere dönüşür ve yitip gitmeyerek bir varlık kazanır, içlerindeki özü ışıyarak çevrelerine yansıtırdı." 
                                                                                                   Herman Hesse- Siddhartha

Bitkisel hayatın fanusunda nefes alıp verme ritüelini bile elinde olmadan bırakıvermiş, varlığı tıp makinelerine armağan olmuş bir insanın içinden geçenler...

Bazılarının normal olmak için ne büyük çaba sarf ettiğini kimse fark etmiyor derken Camus, belki de tam da bunu kastediyor. Normal olanı yaşamak bile bu kadar zorken, birinin gelip de yanınızda sizin cevap hakkınız elinizde değilken içini dökmesi, olan bitenlerden kendi süzgecinden geriye kalanları sizin kılınıza bile hakim olmadığınız koskoca bedeninizle duyup da kulaklarınızı kapatamadığınız cümleler dizisi...

Birikmiş itiraflar, vicdan azapları, pişmanlıklar ve keşkeler siz bitki gibi yatarken bir hastane yatağında, yanınızda bir girdap oluşturur bile. Kimsenin eli gitmez ama, asıl beklenen fişinizin çekilmesi, herkesin hayatına devam etmesidir.


“Pek çok insanın hakkında konuştuğum için üzgünüm. Bildiğim tek şey; size anlattığım herkesi biraz özlüyorum. Bizim Stradlater’ı ve Ackley’yi bile, sözgelimi. Sanırım o lanet Maurice’i bile özlüyorum. Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.”


J.D. Salinger - Çavdar Tarlasında Çocuklar

Friday, February 17, 2012

Sırf bu kış arabamın üzerinden temizlediğim karla, tek başıma bir barajı doldurmaya adayım!

Dün cıvıl cıvıl ilkbahar yaz sezonunu açmış olan GAP'i gezdikten sonra içimi kaplayan mutluluk, gece başlayan ve ince ince yağan karla yerini endişeye, sabah ise yine bıkkın bir sinire bıraktı. Sırf bu kış arabamın üzerinden temizlediğim karla, tek başıma bir barajı doldurmaya adayım!

Trafikte önümde giden araçta gördüğüm manzara ise sabah sabah ayrı bir şaşkınlık yarattı. Sevgili şöför amcamız, seyir halinde giden otomobilinin üzerine birikmiş karı avuç avuç alıp ön camına fırlattı. Ya silecek suyu bitmiş ya da donmuş ama aklına böyle bir fikir nereden ve ne akla hizmeten gelmiş orasını bulamadım doğrusu.

Neyse efenim, hala deli gibi yağmasıyla bünyede arızaya sebebiyet veren kardan başka şeyler de var güzel Ankara'mda. Gidin GAP'e , capcanlı renkleri görün, içiniz açılsın geri gelirsiniz. Ama şimdilik etiketlere bakmayın derim ben.

İşte size birkaç örnek. Bu arada sloganları bile "Be Bright!" Hey yavrum be:)


Monday, February 13, 2012

Eyvah yine mi kar!!


Son zamanlarda Ankara'lıların başına musallat olan, sabah uyanıpta pencereden bakınca mutsuzluk ve dolu dolu gözlerle içinden lanetler okuduğu, ama dışarıda akıp giden hayata koşarak yetişmek için zorla üstünü başını giyinip kendini dışarı attığında müşerref olduğu bu beyaz örtüden artık bıktık,evet. 

Haberin olsun, artık buralarda hiç sevilmiyorsun sevgili kar!

Senin sıkıcılığından bir nebze kurtulmak için sevgili şehirdaşlarıma bugün günüme neşe katan iki ufaklığı armağan ediyorum. İleride bir gün onları unutursam bu post bana hatırlatır ne güzel. 


Wednesday, February 8, 2012

Ring Ring !


İnsan senelerce uğraşır, kendi sözlüğünü oluşturur. Önem verdiği her kavrama bir tanım bulur. "Hakikat", "mutluluk","güzellik", "onur", "itibar", "sadakat".. Hayatın her mühim dönemecinde şahsi sözlüğünü açar bakarsın. Vaktiyle yaptığın tanımları bir daha kolay kolay sorgulamazsın. Derken bir gün, işte o yabancı gelir ve kıymetli sözlüğünü alıp fırlatır.
                                                                                                                                             
                                                                                                                                             Elif Şafak- Aşk

Epeydir bekliyordu bu yazı taslaklarda. Bugün aldığım bir haberle bence artık yayınlanmalı dedim. Çanlar benim için değil ama benim için ben kadar önemli biri için çalacak inşallah.. Aşağıdaki alternatif yüzükleri stumble da amaçsızca dolaşırken görmüştüm. Özellikle bu yazı kendine hedef almış büyük bir kitle var çevremde. Yine bir amme hizmetiyle karşınızdayım sizin anlayacağınız. İster ölene dek takın, ister sıkılınca çıkarın, yüzük yüzüktür. Önemli olan onu takmanız için size uzatılan elin sahibidir. O kişi gönlünüzün de sahibiyse, hayatın hiç başlanmamış sayfalarında hikayenizin yazılmaya başlayacağı an artık gelmiştir.





Monday, February 6, 2012

Egzoz Kafasıyla Victoria's Secret İzlemek

Bugün sabah Modern Sabahlar'da Oktay (evet askerliği beraber yaptık,devrem olur) İstanbul'daki otobüslerin bundan sonra semtlere göre değişen renklerde olacağına dair bir haber okudu. Bunun üzerine Ankara'da bir zamanlar bulunan yeşil çift katlılara geldi mevzu. Bende özellikle lisedeki dershane yıllarımda bu çift katlılarda pekçok anı yaşadığımdan tam hayal dünyamın Ally'si (ally McBeal) olurken birden,Oktay otobüslerin en büyük özelliği egzozu içeriye veriyor olması gibi bir cümle kurdu. Ege de bunun üstüne, o hatta Egzoz Kafası olarak bilinirdi dedi. Egzoz kafasını duyar duymaz yeşil otobüsten Göksü'ya (hayır bu sefer ki askerlik samimiyeti değil, sadece içsel) atladım. Yeni keşfettiğim (ki benim ki Amerika'yı yeniden keşfetmek gibi) ama kaşiflerinin bir hayli olduğu eğlenceli bir hanım kızımız herşeyin kafasını çiziyor. Bunu da duysa, bir egzoz kafası patlatsa bugün dedim. Şimdi de beklemedeyim. Belki o da Modern Sabahlar dinliyordur.

Dün Öykü'den bir mail geldi. Vizontelenin şahane repliği "Şerefsizim aklıma gelmişti!" nin çoğul haliyle konulandırılmış bir mail. Eklentide de Adriana lima arz-ı endam ediyor. Efendim ben Amerika'dayken görüpte vurulduğum Victoria's Secret dükkanları için döner dönmez (korkmayın sadece 15 gün sürmüştü) bir girişimci ruhla o zamanlar E-MBA yapan arkadaşıma "Kızım biz de açalım buraya bir tane, hayatımız kurtulur" demiştim. Tabii muhabbet orda kalmıştı, zira Victoria gizemini Amerika dışına taşımıyor denmişti. 

Peki şimdi bu ne? Bu olaya şaşıran bir de sadece ben değilim. Bakınız fotoğraftaki adam.