Aklıma takılan sorular var elbet. Televizyonda durup garipsediğim. Bu süreçte öğrendiğim çok şey de oldu. Ama aklımda takılanlardan en güzeli belki de İstanbul'la ilgili bir İtalya'nla yaptığım ufacık sohbetteki İstanbul benzetmesiydi. "Somewhere between Rome and Napoli" dedi. Bu okuduğum bir kitapta karşıma çıksa altını çizmeden geçmeyeceğim benzetmeyi ben de bu yazımın başlığına yazayım dedim.
Roma'nın tarihi ve Napoli'nin keşkemeşliğini bir arada bulunduran İstanbul'da Van Gogh'u gördüm. Onun kadar yetenekli olmadığım için yine kıskandım. Aynı zamanda hem ekvatorda hem kutuplarda olamazdım ama. O yüzden Rembrandt arkamdan ağladı.
Taksim'de olmaktan yine her zamanki gibi mutlu oldum.
Islak hamburgerimi yemeden yolculuğuma başlamadım.
Tomtom Kaptan'ı merak ettim. Hem sokağı hem de camisi vardı Galata'da.
Birgün evim olursa buralara uğramaya söz verdim kendime.
Nihayet Kabataş'a ulaştım.
Ve Van Gogh!
Haftasonu; Kapalı Çarşı, Beyazıt Camii, Ayasofya, Sultan Ahmet, Dikilitaş ve 2 saatte bile bitiremediğimiz İstanbul Arkeoloji Müze'sinin oldu.
Αγιά Σοφιά,her yerden bir başka güzel.
yeni yazı yokmu sıkıldım bundan :)
ReplyDelete