Normalde bir yere gidip geldikten sonra, büyüklerimiz "yediğin içitiğin senin olsun, gezip gördüğünü anlat" der ama bu sefer ki gezi tam bir gastronomik hafatsonu gezisi olduğundan yenilip içilenden ayrı düşünülemiyor.
ODTÜ Mezunlarının konuşup, kaynaşıp hasret giderebileceği bir site ile başlayan arkadaşlığımız bir bakmışız ki 6 sene olmuş, hal böyle olunca yanına gitmediğim için her seferinde azarına maruz kaldığım arkadaşım Seda'nın yanına gittim artık bu haftasonu. Amerika'dan da pek sevgili Alf teşrif etti, zira kardeşi evleniyor, hal böyle olunca dolu dolu bir haftasonu geçti, çok ta güzel oldu.
Ben daha önce güneyde birtek Antalya'yı görmüş ülkemizin güney sahili cahili biri olarak yol kenarlarını süsleyen turuncu turuncu meyve vermiş ağaçları gördükçe Japon turist edasıyla sevinç çığlıkları ata ata fotoğraf çektim bol bol. Kasım'a veda ederken bu kadar güzel bir havaya denk geldiğim için ben mi şanslıydım, yoksa böyle bir iklimde yaşadığı için Adanalılar mı şanslı orasına karar veremedim ama beni ilk dakikadan tatil psikolojisine sokabilen bu şehire içim ısındı.
Cumartesi günü hem nikah hem de düğün dolayısı ile Tarsus-Mersin-Adana arasında geçeceğinden kahvaltıdan sonra kuaför işini halledip doğru yola koyulduk. Gerçi kahvaltıda yediğim ve adeta vurulduğum turunç reçelini almak için Çukurova Üniversitesi'nin satış ofisine uğradık önce. Haftasonu olduğu için ne yazık ki kapalı olan ofisten elimiz boş döndük ama muhteşem göl manzarasıyla fotoğraf makinamı doldurmadan da ayrılmadık üniversiteden.
Daha sonra benim ne deli bir ceviz reçeli tutkunu olduğumu taciz mesajlarımdan çok iyi bilen Seda, beni reçel alabileceğimiz bir dükkana götürdü. Hatay'dan taze taze gelmiş ceviz reçellerini görünce gözlerim doldu yemin ediyorum! Taşıyabileceğim kadarını alıp, turunç reçelindeki hezimetimi unutarak kuaför yolunu tuttuk.
Tarsus'taki nikah çok güzel ve dingindi. Küçük bir yer olduğu için belki, öyle klasik 15 dk da nikah bitsin sıradaki gelsin telaşı olmadan geçirdik nikahı. Sonra artık ilerleyen saate daha fazla dayanamayan midelerimizden gelen istek üzerine Mersin'e tantuni yemeye gittik. Seda'ya çok takıldım gezi boyunca, beni sanayide tantuni yemeye götürdün diye ama şaka bir yana ismi duyulduktan sonra eski lezzetini ve özenini kaybetmiş büyük restorantlara her zaman tercih etmişimdir arada derede kalmış küçük işletmeleri. Tantuniyi yediğimiz Göksel Tantuni de tam böyle bir yerdi. Enfes biftek tantuninin üstüne meşhur kerebiç tatlısını yemek için Dondurmacı Halil' e gittik, önce her güneyli gibi misafirlerinin memnuniyetini düstur edinmiş pastane çalışanları taze cezeryelerden ikram ettiler, sonra da üzeri Çayan kökünden yapılmış krema-marşmelov arası bir örtüyle kaplanmış fıstıklı kerebiçlerimizi yedik.
Tıka basa doymuş olarak gittiğimiz düğünde de yemek yemedik sanıyorsanız yanılıyorsunuz! Ama orada yediklerimizi en azından eritecek faaliyetlerimiz oldu çok şükür:) Eğlenceli geçen düğünün ardından artık nihayet uyku vakti geldi. Sabah 6 da kalkmış olduğumdan kafamı koyduğum gibi sızmışım Seda'nın söylediğine göre.
Ertesi gün yine sıkı bir kahvaltıyla başladık, sıkma adında, saçta kızartılmış ve içine peynir koyup rulo yapılmış yufkaları afiyetle yedikten sonra Erhan'ı da alıp çay içmek için Adana Yelken Klubü'ne gittik. Orada da manzara inanılmazdı.
Dinlenip, gülüp sohbet edip geçirdiğimiz güzel bir zamanın ardından artık Adana'ya gelipte Adana yemeden gitmeme mottosunu gerçekleştirme zamanı geldi. Humusu, sucuğu ve kebabı doyasıya yedik Elem'de. Ayrıntılarını fotoğraflara saklıyorum zira mezelerinden, etin lezzetine herşey muhteşemdi.
Bu yemekten sonra Erhan Mersin'e döndü. Biz de Seda'yla abimin siparişi olan şalgamı almak üzere Kazım Büfe'ye gittik. Orda sıramızı beklerken , Seda buranın da muzlu sütü çok güzeldir diyince ben nefes alacak halim yokken koca bir bardak muzlu sütü afiyetle içtim.
Uçakta Ebru Şallı misali burnumdan alıp ağzımdan verdim nefesi, ne de olsa o kadar şeyi eritmek için ne kadar oksijen alırsam o kadar iyiydi. İyiydi, güzeldi herşey de o son muzlu sütü içmeyecektik dedim Seda'ya. Ama Allah'tan midem o güzel yemekleri sindirmeyi kendine bir görev saydı, bende Behzat'ı izleyip, güzel bir uyku çektim.