Thursday, June 18, 2015

10 yılda neler olmuş neler


Bu sene üniversiteden mezun olmamın 10. yılı dolayısıyla ODTÜ de madalya alacağız. Hala yaşıyor olma ödülü de diyebiliriz buna. Bu törene katılma ihtimalimin olduğu ilk andan beri sayısız flashback yaşıyorum. Şimdi de oturdum biraz düşündüm, bu on senede neler olmuş neler :

( bu arada bazıları kişisel şeyler ama bazılarını tüm dünya biliyor)

- Ankara'da ulaşım için sadece toplu taşıma kullanma şansım vardı, araba kullanmayı teoride biliyordum ama pratik sıfırdı. (Arabasızlık kısmen hala geçerli zira Türkiye'de bir arabamız yok ama bu on yılda ilk arabamı alıp, onunla 10.000 km üzerinde gezme şerefine nail oldum)

- Bildiğim yabancı diller az da olsa Fransızca ve İngilizceydi. Kullanılmaya kullanılmaya aşınan Fransızca'mın yanına bir de İspanyolca ve bir aylık bir Yunanca tecrübesi ekledim.

- O zamanlar daha iphone diye bişey yoktu. Ekranları cimciklediğimiz hiçbir alet yoktu aslında. Telefonla çektiğimiz fotoğraflar ise akıllara zarar. Şimdi iphone altıncı nesiliyle piyasalarda. Dokunmadığımız ekranı garipsiyoruz adeta.

- Ülkenin halinden söz edip iç karartmak istemiyorum şuan ama bir euro en fazla 1.58 i görmüştü, dolar ise 1.34. Şimdi ise ikisi de bu rakamları ikiye katladı.

- Ankara büyükşehir belediyesinde de değişen birşey yok. Ama inananılmaz olan sonunda oldu! Artık ODTÜ'ye metroyla ulaşılabiliyor! Ama ağaçlarımız çevremizden geçen çoklu şeritli yollar tarafından katledildi. 10 sene önce olan ağaçların bir kısmı artık yok, ama yenilerini dikmekten usanmıyoruz!

- Yurtdışına hiç çıkmamıştım. Şimdi ise yurtdışında yaşıyorum. Bu arada gördüğüm ülkeler İtalya, Fransa, Hollanda, Avusturya, Kanada  ve pek tabii Amerika Birleşik Devletleri.

- Facebook, twitter, instagram nedir bilmiyorduk. Hatta email adresleri bile daha yeni yeni gmail uzantılı olmaya başlamıştı ( o da sadece sınırlı sayıda gönderilebilen davetiyeli kullanıcılara). Birbirimize ICQ numaramızı verdiğimiz günler geride kalmıştı belki ama, MSN hala yaşıyordu.

- Arkadaşlarımın çoğu aile kurup çoluk çocuk sahibi oldu. Ben de yine yeni yeniden teyze oldum durdum:)

- On sene önce tanımadığım ama bu on sene içinde tanıyıp çok sevdiğim; on sene önce benim yanımda olan ama şimdi ne yapıyor bilmediğim değişimleri de yaşadım. Hayat da, insanlar da değişiyor. Önemli olan sen değişip gelişirken, seninle değişenlermiş sanırım.

-Güzel insanları kaybetmeye devam ettim. Hayat sürdüğü sürece buna bir dur diyemiyoruz ne yazık ki. Ama ailemiz büyümeye de devam etti. İki erkek yiğenim vardı, gelen iki kızla kadroyu dörtledik :)








- Vee güzel bir kapanış yapayım artık dimi? :) Zira bu listeyi durdurabilene aşkolsun. Ama son bir güzel haber vereyim de tam olsun! Artık sol elimde alyansım ve nüfus cüzdanımda soyadı hanemde de yeni bir soyadım var :) Yoksa sevgili eşim zaten 5 senedir kalbimde :)






Saturday, June 13, 2015

Kuş Cıvıltıları ve Kafka !

Birbirinin yanında göremeyeceğiniz kuş cıvıltısı ve Kafka neden ve nasıl bir yazının başlığı olur değil mi?  Siz de benim gibi bir cumartesi günü, Milena'ya mektuplar okurken, arsızca cıvıldayan kuşların bulunduğu bir ortamda iseniz anlayabilirsiniz sanırım. Kişinin her gittiği yere kendini de götürmesi önermesi kanun olma yolunda!

Bu arada geçen hafta Villach merkezindeyken bir kitapçıda görüp çok beğendiğim, kumaş ekmekliklerden yapmak istiyorum. Yine pinterest yüzümü kara çıkartmadı ve en şahanelerinden bir demet yaptı tutuşturdu elime.


Pek tabii bu aralar kumaş ekmeklikler dışında da ilgilendiğim şeyler var. Örneğin dün uzun süre sonra ilk defa bir dağa tırmanmam gibi! Karadenizli olupta dağa tırmanmamış sayılmam gerçi ama en son ne zaman bu kadar dik bir yolda yürümüştüm hatırlamıyorum bile. Gezi anılarım ve yaşanmışlıklarım (Anı mı yaşanmışlık mı sorunu için bakınız Modern Sabahlar- tabii hala kaldıysa :( ) üzerine sonra üşenmezsem yine yazarım. Ama şuan içimdeki D.I.Y canavarı pintereste geri dönmek için can atıyor.

Kafka'nında belki böyle sevimli bir tavuk ekmeliği olsaydı, o da onu bunaltan düşüncelerini bunun içine koyardı belki kim bilir.



Friday, June 5, 2015

Yattım kalktım, yattım kalktım hoop Avusturya'dayım İsmail!


Üç gün, üç gece süren yazılı sınav maratonundan sonra, kaldığımız yerden devam ettik ev toplama işine. İlk iki senesini San Diego'da geçirdiğim doktora hayatıma üçüncü senemde Santa Barbara'da devam etmek üzere kaplumbağa misali taşıdık evimizi Pasadena'ya!
Eşyaların kolilenmesi, kamyona yüklememiz, Aykut'un yüklü kamyonu benim de yüklenmiş arabamızı yollara vurmamız, downtown San Diego'ya ve ilk evimize veda edişimiz, yeni evimize ulaşmamız ve kolileri boşaltıp eşyaları yerşetirmemizle bir de bakmışım ki zaman uçmuş gitmiş ben pasifik zaman diliminden doğu avrupa zaman dilimine ulaşmışım bile!
Hastalık ve jetlagle bölünen, ama bir o kadar da dingin ve sakin geçen bir haftadan sonra, yine havaalanlarında valiz çekerken buldum kendimi. Bu sefer istikamet, yazın üç ayımı geçireceğim, Avusturya'nın minik şehri Villach'tı!

Öncelikle sevgili uçuşumuzun üç kere kapısının değişmesi ve her seferinde insanlarin sıraya girmek yerine kümeler oluşturmasıyla yolculuk pekte sakin başlamadı diyebilirim. Sabiha Gökçen havaalanını sevmiyorum gerçekten. Bir elektrik prizi için on takla attığım, ya da tuvaletlerinden tiksindiğim için değil. Bir türlü bitmeyen keşmekeşi insanı Atatürk Havaalanını bile arattırıyor çünkü.

Vienaya vardığınızı anlamıyorsunuz bile aslında. Zira burada herkes Türk! Su almak için girdiğiniz marketten, ucuz tren bileti alma tiyolarını da öğrenerek ayrılabilirsiniz örneğin . Ama henüz bu deneyimi yaşamadıysanız, valizinizi alıpta tren istasyonuna nasıl giderim diye yaklaştığınız ÖBB ( Avusturya Tren Şirketi) deki görevli uyuz teyzenin elinize tutuşturduğu 55 euroluk tren biletiyle viyana  karşılama töreniniz son bulabilir. Havaalanından en mutlu ayrıldığım an, yardımsever otobüs şöförünün 8 euro karşılığı ben tren istasyonuna götürebileceğini öğrendiğim an oldu. Yardımsever dediysemde, hangi durakta ineceğimi ( ki hepi topu bir durak ama neredeyse bir saat sürüyor) söylemesini kastediyorum. Zira valizinizi kendiniz koyuyorsunuz otobüsün bagajına. Uzun süreler AŞTİ otobüs terminalinde bu işi yaparken muavin izlemiş bendeniz bunun ne zor bir iş olduğunu hiç bilememişim meğersem. 

Bu günkü postu Villacha varışımla bitiremiyorum zira bir post için yeterince yazdım bile . Ama bitirmeden son amme hizmetimi yapayımda tam olsun: Tren için daha uygun bilet bulmak için internetten kovalamak gerekiyormuş ve adı SparSchiene imiş bu biletlerin. Ancak ucagi 45 dk rotarlı gelen biri olarak bu önceden bilet saatini değiştiremediğiniz bileti almamış olmak o kadar da üzmedi beni. Daha yaz uzun. Önümüzdeki yolculuklara inşallah.



P.S: İsmail kim diye merak edenler için gelsin:




Friday, May 8, 2015

The Signs!

Çok az kaldı ikinci kez doktora için yeterli miyim değil miyim diye bakılmasına. Aslında bu arada bir de akıl sağlığımı da kontrol etseler hiç fena olmayacak bence.

Bir makale aramak üzere sevgili(!) okulumun kütüphane web sayfasında dolanırken bakın karşıma ne çıktı:


Big brother  is watching my blog! 

P.S : Yeterlilik için kütüphanenin ( sadece bizimki olsa iyi USC'de bende ) yarısını eve taşımış olduğum doğrudur. Ama bu geri götürmeyeceğim anlamına gelmiyor. Sabrediverin birazcık. 

Bugün San Diego yağmur denen hava olayı neymiş onu hatırladı. Gerçi yağan yağmurla birikebilecek su miktarı sevgili Güney Kaliforniya'lıların ancak çimlerini sulamaya yeter ama olsun. Bir şehire yağmurun yapabileceği maksimum depresyon etkisi bu olsa gerek. Her günü yaz mevsim normallerinde yaşarken, şimdi bu sonhabar havasında çatıdan atlayan kedi ve köpekleri kim kurtaracak?

Wednesday, May 6, 2015

Bir Delinin Tramvay Günlüğü


Şimdi tramvaya binince aklıma geldi. Ben de internet olmasa da yazayım dedim. Şimdi burada tramvaya veya otobüse binerken Ankara’daki gibi muhteşem kağıtlar* yerine bir kart kullanıyorsun doldur yükle hesabı aynı doğalgaz gibi.Trenlere binerken de öyle turnike falan yok. Bir durağın başında iskele babasından hallice bişey duruyor girerken kartını ona sürtüyosun o kadar. Ama bunu yapmadan da binersin çok rahat. Zaten yapanı alkışlamak lazım öyle alakasız duruyor ki bazen. Neyse, efendim. Türkiye’de olsa böyle birşey millet beleş beleş biner. Bunlarda o zihniyette olmasın insanlar diye tutmuş eser zamanlarda kontrol yapsın diye bir görevli tayin etmişler. Dün de böyle bir kontrol oldu. Ben çıkardım cillop gibi sömestrlık geçiş kartımı gösterdim. Adam eyvallah dedi. Şaka şaka, eyvallah demedi tabii. Oh, thank you falan dedi. Yan tarafta da bir evsiz teyze oturuyordu. Ama kadın cidden enteresan bir evsiz. Misal çantasına küçük böcekler geziyor ama kadının ruju, efendime söyleyelim mini elbisesi ve kaçıkta olsa ince çorabı mevcut. Bakımlılığıyla göz dolduran, fashion weekten fırlamış bir evsiz. Ben bindiğimde uyuyordu kendisi. Anonsla uyandı başladı kart aramaya. Ariyor, arıyor, kalkıyor oturduğu yere bakıyor. Yetmez az öteye gidiyor uzaktan bakıyor. Öldürdü beni. Bitleri sıçrayacak diye ödüm kopuyor. Zaten kontrol yapan adamda hiç bunda takılmadı. Belli zaten üç kuruş paran yok! Hemen hikaye yazdı ama. Yok bu uyurken cüzdanını almışlar, siz siz olun tramvayda uyumayın diyor. He canım he diyorum içimden ben de. Yirmi dolarda vardı içinde dedi. Tabii dedim onu da bulamayanlar var. Ama bunu da içimden dedim. Zira kadının sağı solu belli olmaz. Sonra arkadan bir adam atladı. Ben sandım ki duruma müdahale edecek. Meğersem onun sorunu da ayrı. Adam telefonunu bir şekilde sessize almış. Sonra da bidaha sesini çıkartamamamış. Bana sordu. Ben de aldım elime blackberry görünümlü samsungu. Denedim birşeyler. Yok ben de başaramadım. Adam da başladı yok iphone'u varmışta gereksiz para ödüyormuymuş neymiş anlattı durdu. Geri vermiş, vermez olaymış. Vay anam dedim ne şenlikli tramvay.  
 20.08.2013


*Ben bu yazıdıyı yazdığımda Ankara’da hala otobüs kartı denen zavazingo vardı ama bu yaz geldiğimde gördüm ki Ankara artık AnkaraKart’la bambaşka (!) olmuş.

Back to the Future!

Tatataaaam! Evet ben geldim! Kendim bile inanamıyorum geldiğime... Doktora yeterliliğe çalışmamak için, şifresini unuttuğum sevgili blog'uma dönmem gerçekten gözlerimi yaşarttı. Beni takip eden üç beş tane sevgili dostum bile artık unutmuştur buranın varlığını. Ama ne olursa olsun, tertemiz bir sayfaya kelimeleri dökmeye başlamak yeniden, çok güzel!

Arada neler oldu neler bitti bunları toparlamak çok zor. Hele ki şu anki içinde buluduğum ruh haliyle imkansız. Ama uzun süredir süren tembelliğimi telafi edeceğime söz veriyorum! ( Umarım bu tutabildiğim bir söz olur )


Çok şaşırtacak bir bilgi olacak bu geçmişteki ben için ama sıkı dursun söylüyorum : Ben şuan San Diego'dayım! Nereden çıktı, burada ne işim var merak ediyor musun? Yukarıda ipucu da verdim oysa ki...Bir şey daha var, en sevdiğin filmin müziği artık senin için başka bir anlam daha ifade ediyor :) ( evet bu gülen suratı buraya koymasaydım ölürdüm)

Şimdi geçenlerde yazdığım ufak bir notu buraya ekleyip, şimdilik hoşçakal diyorum ey okuyucu! Gelecekte görüşmek dileğiyle...

"Bugün canım sıkıldı ve bloguma bir bakayım dedim. Tıpkı buyuk bir hevesle başladığım ama asla sonucunu getiremediğim milyonlarca projemden biri...Oysa ki fena da yazmıyormuşum. Illa biri gibi mi olmalıydı? Illa en iyisi mi olmalıydı sürebilmesi için? "  02.04.2015