"Buda'yı, kusursuz kişiyi geride bırakıp, dostu Govinda'yı geride bırakıp koruluktan ayrılan Siddhartha, o zamana kadarki kendi yaşamını da korulukta bıraktığını ve bu yaşamın kendisinden koptuğunu hissetti. İçini tümüyle dolduran bu duygunun üzerinde düşündü ağır ağır yürüyüp giderken. Derin derin düşündü bunu, adeta derin bir su içinde kendini koyverip duygunun ta dibine, nedenlerin bulunduğu yere kadar indi,çünkü düşünmek- öyle görünüyordu ona- nedenleri bilip tanımak demekti, ancak bu yoldan duygular bilgilere dönüşür ve yitip gitmeyerek bir varlık kazanır, içlerindeki özü ışıyarak çevrelerine yansıtırdı."
Herman Hesse- Siddhartha
Bazılarının normal olmak için ne büyük çaba sarf ettiğini kimse fark etmiyor derken Camus, belki de tam da bunu kastediyor. Normal olanı yaşamak bile bu kadar zorken, birinin gelip de yanınızda sizin cevap hakkınız elinizde değilken içini dökmesi, olan bitenlerden kendi süzgecinden geriye kalanları sizin kılınıza bile hakim olmadığınız koskoca bedeninizle duyup da kulaklarınızı kapatamadığınız cümleler dizisi...
Birikmiş itiraflar, vicdan azapları, pişmanlıklar ve keşkeler siz bitki gibi yatarken bir hastane yatağında, yanınızda bir girdap oluşturur bile. Kimsenin eli gitmez ama, asıl beklenen fişinizin çekilmesi, herkesin hayatına devam etmesidir.
“Pek çok insanın hakkında konuştuğum için üzgünüm. Bildiğim tek şey; size anlattığım herkesi biraz özlüyorum. Bizim Stradlater’ı ve Ackley’yi bile, sözgelimi. Sanırım o lanet Maurice’i bile özlüyorum. Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.”
J.D. Salinger - Çavdar Tarlasında Çocuklar