2005 yılında yeni mezun olmuş, hala rüzgar acaba beni nereye savuracak diye beklerken, çok nadir kullanmakta olduğum 2. hattıma gelen bir mesajla hayatımın şekilleneceğini söyleseler inanamazdım sanırım. Her ne kadar tesadüflere inansam da, bir köşede oturup onların gerçekleşmesini de beklemem pek. Tarkan konseri öncesi tesadüfen bir arkadaşımı aramak üzere telefonu elime alınca görmüştüm bölümden Seda'nın mesajını, inşaat mühendisliğine tam da benim master için çalışmak istediğim konularda çalışmak isteyen bir asistan alınacağına dair bir ilandan bahsediyordu. Lisansımla ilgisi olmadığından neden beni alsınlar ki diye düşünerek, bir yandan da birşey de kaybetmem dürtüsüyle gittim ilanı asan hocanın yanına. Daha önce hiç görmediğim birinin beni asistan olarak almasına ihtimal vermediğimden de kimselere söylemedim bile böyle bir görüşmeye gittiğimi. Ama beklediğimden daha olumlu geçen görüşme sonrası hoca beni seçtiğini bildirdi ve bana K6'nın giriş katındaki sınıfın hemen yanında bulunan odayı göstererek burada çalışmaya başlayabileceğimi söyledi.
Sadece bir masa, bir kütüphane ve bilgisayar bulunan bu odada gün boyu nasıl vakit geçireceğim acaba diye düşünerek oturdum ilk gün. Sonra ilk haftasonu en yakın arkadaşım Elif ve erkek arkadaşı Sıddık'la elimizde temizlik bezleriyle koyulduk işe. Odanın kıyısını köşesini, kitaplığın raflarını bir güzel temizledik. Elifle Sıddık bana ilk ofis hediyesi olarak bir su kaplumbağası getirmişlerdi. Adını Emine koyduk ve daha önce hiçbir canlının bakımını üstlenmemiş olan bendeniz bir kaplumbağa sahibi oldum böylece. Odamın telefonu da cep telefonuma kaplumbağa odam olarak geçti o günden sonra. Bir sabah ofise geldiğimde ters dönmüş bir şekilde ölü bulduğum Emine için göz yaşı dökeceğimi de bilmiyordum o zamanlar.
Yavaş yavaş odaya kendi eşyalarımı taşımaya başladım. Önce kitaplar, sonra kalemler, masa süsleri, çeşit çeşit çaylar, kahveler, ufak tefek atıştırmalıklar. Sıcak yaz günleri için ufak bir vantilatör, kalöriferlerin yanmadığı zamanlar için ise bir elektrikli ısıtıcı. Hepsi yavaş yavaş kendi köşelerini benimsediler. Odama her gelen öğrencim de beni onlarla özdeşleştirdi. Hala gelen her öğrencimin ilk ilgisini çeken kalemliğim ve kalem koleksiyonum ise belki de 6 sene boyunca odamla birlikte büyüyen en eski eşya. Ayşenur'un hediyesi olan zebralı kalemlikten taşan kalemlerimin hepsinin ayrı ayrı bir hikayesi var.
6 sene boyunca bazen sıkıntıdan patladım, bazense patlayana kadar güldüm bu odada. Gece yarısı salata dönüşü Türk kahvesi yaptım Öykü'ye, Faruk'a, Erdinç'e ve Burak'a, perşembe günleri öğle arasında Elif'le lost izledim, tüpçü el arabasından bozma gingerımla Savaş'la K6 partileri yaptım, Erhan'ın valizinin tekerleklerini sürükleyerek gelişini duydum, Hande'yle Mehtap'ı öğle yemeği sonrası çay günüme davet ettim. Yönetmenlik denemelerim oldu sonra. Misal, Erdem'in "Bu Gece Son" , Seda'lı Elif'li ve Malinki Seda'lı "Bundan Sonra" , Elif'li "Gidiyorum Dönmem Bahardan Önce", Aykut'lu "İyiki Doğdun" videolarının mekanı hep K6 stüdyoları oldu. Adı yukarı da geçmeyen ama bu odada birlikte birçok anıyı paylaştığım tüm dostlarımla yuvam oldu bu oda.
Çoğu insanı ilk kez gördüm bu odada, dostlarım oldular; çoğunu da son kez. Benim hakkımda kötü konuşan öğrencileri de duydum yandaki sınıfta, elinde melek kanatlarıyla gelen öğrencilerimi de karşıladım aynı kapıda.
Çok geceler kaldım geç saatlere kadar, çay kahve makinamın dostluğuyla, bitmeyecek sandığım tezim, bu artık son dediğim makalelerim, arkadaşlarımla kafa kafaya verip bitirmeye çalıştığım projelerim hep bu odanın çocukları. Hayatımın en güzel hediyesini burada yaptığım projeyle kazandım.
Birşeylerin değer hep kaybedildikten sonra yaşanır derler ya, ben kaybetmeden de kaybetmeyi öğrendiğimi düşündüm hep hayatım boyunca. O yüzden sürekli elimden kayacakmış gibi korktum sevdiğim herşeyden.
Biliyordum birgün buradan gideceğimi, bu kadar zor olacağını da tahmin ediyordum.. Şimdi ise o günü yaşamaya geldi sıra.
Güle güle K6-007...