Tuesday, December 27, 2011

K6-007

2005 yılında yeni mezun olmuş, hala rüzgar acaba beni nereye savuracak diye beklerken, çok nadir kullanmakta olduğum 2. hattıma gelen bir mesajla hayatımın şekilleneceğini söyleseler inanamazdım sanırım. Her ne kadar tesadüflere inansam da, bir köşede oturup onların gerçekleşmesini de beklemem pek. Tarkan konseri öncesi tesadüfen bir arkadaşımı aramak üzere telefonu elime alınca görmüştüm bölümden Seda'nın mesajını, inşaat mühendisliğine tam da benim master için çalışmak istediğim konularda çalışmak isteyen bir asistan alınacağına dair bir ilandan bahsediyordu. Lisansımla ilgisi olmadığından neden beni alsınlar ki diye düşünerek, bir yandan da birşey de kaybetmem dürtüsüyle gittim ilanı asan hocanın yanına. Daha önce hiç görmediğim birinin beni asistan olarak almasına ihtimal vermediğimden de kimselere söylemedim bile böyle bir görüşmeye gittiğimi. Ama beklediğimden daha olumlu geçen görüşme sonrası hoca beni seçtiğini bildirdi ve bana K6'nın giriş katındaki sınıfın hemen yanında bulunan odayı göstererek burada çalışmaya başlayabileceğimi söyledi.

Sadece bir masa, bir kütüphane ve bilgisayar bulunan bu odada gün boyu nasıl vakit geçireceğim acaba diye düşünerek oturdum ilk gün. Sonra ilk haftasonu en yakın arkadaşım Elif ve erkek arkadaşı Sıddık'la elimizde temizlik bezleriyle koyulduk işe. Odanın kıyısını köşesini, kitaplığın raflarını bir güzel temizledik. Elifle Sıddık bana ilk ofis hediyesi olarak bir su kaplumbağası getirmişlerdi. Adını Emine koyduk ve daha önce hiçbir canlının bakımını üstlenmemiş olan bendeniz bir kaplumbağa sahibi oldum böylece. Odamın telefonu da cep telefonuma kaplumbağa odam olarak geçti o günden sonra. Bir sabah ofise geldiğimde ters dönmüş bir şekilde ölü bulduğum Emine için göz yaşı dökeceğimi de bilmiyordum o zamanlar.

Yavaş yavaş odaya kendi eşyalarımı taşımaya başladım. Önce kitaplar, sonra kalemler, masa süsleri, çeşit çeşit çaylar, kahveler, ufak tefek atıştırmalıklar. Sıcak yaz günleri için ufak bir vantilatör, kalöriferlerin yanmadığı zamanlar için ise bir elektrikli ısıtıcı. Hepsi yavaş yavaş kendi köşelerini benimsediler. Odama her gelen öğrencim de beni onlarla özdeşleştirdi. Hala gelen her öğrencimin ilk ilgisini çeken kalemliğim ve kalem koleksiyonum ise belki de 6 sene boyunca odamla birlikte büyüyen en eski eşya. Ayşenur'un hediyesi olan zebralı kalemlikten taşan kalemlerimin hepsinin ayrı ayrı bir hikayesi var.


6 sene boyunca bazen sıkıntıdan patladım, bazense patlayana kadar güldüm bu odada. Gece yarısı salata dönüşü Türk kahvesi yaptım Öykü'ye, Faruk'a, Erdinç'e ve Burak'a, perşembe günleri öğle arasında Elif'le lost izledim, tüpçü el arabasından bozma gingerımla Savaş'la K6 partileri yaptım, Erhan'ın valizinin tekerleklerini sürükleyerek gelişini duydum, Hande'yle Mehtap'ı öğle yemeği sonrası çay günüme davet ettim. Yönetmenlik denemelerim oldu sonra. Misal,  Erdem'in "Bu Gece Son" , Seda'lı Elif'li ve Malinki Seda'lı "Bundan Sonra" , Elif'li "Gidiyorum Dönmem Bahardan Önce", Aykut'lu "İyiki Doğdun" videolarının mekanı hep K6 stüdyoları oldu. Adı yukarı da geçmeyen ama bu odada birlikte birçok anıyı paylaştığım tüm dostlarımla yuvam oldu bu oda.

Çoğu insanı ilk kez gördüm bu odada, dostlarım oldular; çoğunu da son kez.  Benim hakkımda kötü konuşan öğrencileri de duydum yandaki sınıfta, elinde melek kanatlarıyla gelen öğrencilerimi de karşıladım aynı kapıda.

Çok geceler kaldım geç saatlere kadar, çay kahve makinamın dostluğuyla, bitmeyecek sandığım tezim, bu artık son dediğim makalelerim, arkadaşlarımla kafa kafaya verip bitirmeye çalıştığım projelerim hep bu odanın çocukları. Hayatımın en güzel hediyesini burada yaptığım projeyle kazandım.

Birşeylerin değer hep kaybedildikten sonra yaşanır derler ya, ben kaybetmeden de kaybetmeyi öğrendiğimi düşündüm hep hayatım boyunca. O yüzden sürekli elimden kayacakmış gibi korktum sevdiğim herşeyden.

Biliyordum birgün buradan gideceğimi, bu kadar zor olacağını da tahmin ediyordum.. Şimdi ise o günü yaşamaya geldi sıra.

Güle güle K6-007...

Thursday, December 22, 2011

Mojitos, Salsa and Chips!

Birbirinden kolay üç tarif ve muhteşem bir parti menüsü! Önce tortilladan yapılan cips, yanına eşlik edebilecek salsa ( ki bildiğimiz salata esasında) ve yaz içeceği olsa da bu ikiliye eşlik edecek mojito!

Videoda herşey teker teker anlatılmış aslında, bende malzemelerin Türkçe çevirisini yapayım da tam olsun dedim.

Cips için gereken, tortilla ve bir yemek kaşığı zeytin yağı.
Salsa için, domates, yeşil biber, soğan, maydonoz ve sarımsak.
Mojito için ise lime( yeşil limon), nane, bir çay kaşığı şeker  ve beyaz rum.

Şimdiden afiyet olsun:)!

                             



Saturday, December 17, 2011

Yeni Yıl İçin Alternatif Hediye Seçimi


1.)Soğuktan kurumuş, pul pul dökülen dudaklar için Lush'dan Bubble Gum Lip Scrub! Tadı öyle güzel ki, dudaklar için kullanmak yerine yemek istiyor insan.


Bundan ufacık bir parça alıp dudaklarınıza uyguladıktan sonra geri kalanı yemek serbest! Lush'ın diğer ürünleri gibi bu da organik..Fiyatı 20.90TL




2.) Dinledikçe keyif almak ve kıpır kıpır bir yıl dileğiyle: Ayhan Sicimoğlu, En Estambul! Cd'nin kapağı da  masal kitaplarının kenarında hareket ettirdiğimizde değişen fotoğraflar gibi yapılmış. Çok ince ve güzel bir tasarım olmuş gerçekten.



Kendisinin ailecek hastasıyız, konserlerine hala gitmediyseniz, bir sonraki için şimdiden plan yapmaya başlayın derim.

Fiyatı:15 tl




3. ) Akıllı telefonlara inat Unicef Takvim Ajandası. D&R' dan online sipariş verebilirsiniz hem de.

Fiyatı: 18 tl



4.) Koyu renklerin arasında sıyrılmanız ve kendinizi iyi hissetmeniz için Park Bravo'dan kırmızı şapka.
Benim için annem aldı sağolsun:)


5.) Şaşkınlığına ve salak ifadelerine hasta olduğumuz sevimli Fırat'ın figürü.  Daha önce Yekta Kopan'ın odasında görmüştüm, nerede bulurum diye düşündüyseniz eğer, cevabı Buldum Buldum'da. Fiyatı: 22.90TL






6.) Duvar, masa, cep.. Boyutu ve kullanılacağı yer fark etmez ama kullanışı ve anlamı çok büyük olan Lösev Yeni Yıl Takvimleri.
Ayrıca bunu da oturduğunuz yerden sipariş etmeniz çok kolay. Gereken adreste  www.ispanak.com.tr!






  
7.) BodyShop'tan saz çubuklu oda parfümleri bence gelmiş geçmiş en başarılı ev kokusu. Hem fiyatı piyasadaki muadillerine göre oldukça düşük, hem de kalıcılığı muazzam.  Yapmanız gereken ise, 10 günde bir çubukları ters çevirmek. Yaseminlisini mutlakaya deneyin derim.


Ayrıca yedek şişeleri de bulunmakta. Yani koku bittiğinde ( ki 6 ay kullanılabileceği söyleniyor) aynısını alıp içine dökmeniz yeterli.







8.)Ve bugün keşfettiğim yeni takıntım Chambord Likörü de listenin son elemanı olsun. Türkiye'de bulmak yine imkansız. Yine kendi kendime iş çıkarttım sizin anlayacağınız.  Özellikle vodkayla birleşiminden muhteşem kokteyllerin doğduğu bu böğürtlenli likörü 2012'nin ilk mutluluk hedefi ilan ediyorum kendim için! Sırf şişesi için bile alırım sanırım:)



Şimdilik aklıma gelen hediye seçenekleri bunlar. Tabii bu listeye göz attıktan sonra güzel kampanyaları da kaçırmamak için, bazı yazarların setleri de İdefix ve D&R'da kitap kurtları için güzel bir seçim olabilir.

Friday, December 16, 2011

Bu Hafta Bülten'im


14 Aralık'ta, 2011'in son gösteriminde Tosca'yı izleme şerefine nail olduk. Ülkenin başkentinde oturup hayatında ilk defa operaya giden bendenizin gözleri doldu mutluluktan. Atatürk'ün en sevdiği aryayı da dinledik bu sayede. Orkestrasıyla, oyuncularının muhteşem yorumlarıyla ve özellikle son perdedeki Castel Sant'Angelo dekorunda yaşanan geceden güneş doğana kadar değişen atmosferiyle bir masalın içindeydim sanki. Roma'da yaşandığı için de etkisi bu kadar büyük oldu belki de bende. Ön sıramızda oturan dede, baba ve torun olarak 3 nesil  operaya gelmiş aileyi de içimizden takdir ederek ayrıldık. Geriye ise biriktirdiğimiz bu güpgüzel anı kaldı.



Alttaki resim de geriye kalan son 15 gün için bana kıssadan hisse olsun. Fazla söze gerek yok sevimli portakal adam zaten işin özünü anlatmış. Şimdi benim kahveli portakallarım da kendilerine düşen görevi yerine getiriyorlardır inşallah.


Wednesday, December 14, 2011

Halamın Portakallı Kahveli Likörü

Yılbaşı için süprizi açıklama zamanı geldi artık! Zira fotoğrafları geçte olsa elden geçirdim, ve artık yazımı da tamamlayabilirim.

Benim çok konuşan baş belası doktora kader ortağımın annesine ait olan Leylak Dalı blogunda gördüğüm tarifin aynısını, aynı heyecanla hemen ben de uyguladım. Önce ince eleyip sık dokuyup bütün detayları iyice çalıştım, gittim Starbucks'tan Christmas Blend kahve çekirdeklerimi aldım, sonra annemi arayıp evdeki portakal varlığını teyid ettirdim. Tam arabayı park ettim, eve çıkacağım aklıma esmer şekerler düştü bu seferde. Hemen şekerleri de aldım şekil şekil. Sonra da kolları sıvayıp mutfağa geçtim.






















Kadim dostum Edi'nin bana taa Ukrayna'lardan getirmiş olduğu ve evde bulunan tek sade vodka olması sebebiyle de öne çıkan Absolut'un özel tasarımını rengarek kılıfından çıkardım, ve bütün malzemelerimi hizaya soktum.
Pek gülen surat gibi olmadı ama denemedim demem işte:)

Portakalda bıçakla küçük çizikler oluşturup kahveleri içine tıkıştırmak o kadar da kolay değilmiş, bunu gördüm.Ama gayret ettim ve iki portakalı ince ince süsledim kahve çekirdekleriyle. Annemin uygun gördüğü cam kavanozlara önce esmerleri sonra da beyazları olmak üzere 40 adet küp şekerimi boca ettim, onlar ben portakalları süslerken erisin diye de biraz absolut döktüm. Portakalların işi bitince üzerini kaplayacak şekilde vodkayı tamamlayıp, biraz daha kahve ekledim. Sonra da 2-3 hafta karanlık ve serin bir yerde beklesinler diye onları babaannemin dolabına gizledim.

O akşam Arda bizde olsaydı muhakkak bu süreci başından sonuna merakla izlerdi. Her adımını tek tek sorar, kendi de birşeyler yapmak için can atardı. Bundan yıllar sonra belki o da kendi arkadaşları için böyle bir likör yaparken adını da Halamın Portakallı Kahveli Likörü koyardı.

Bekleyelim bakalım nasıl birşey olacak bu likör. Tabii yeniyılda bunu paylaşacak dostlar olması gerek asıl, yoksa likör bahane:)

Friday, December 9, 2011

Ankara'da Kar!

Bu hafta bekliyorduk kendisini, nihayet gösterdi yüzünü. sabah kalkınca pencereden bakıp, güne yağan karla başlamak gibisi yok bence. Evet bazen hayatı inanılmaz zorlu kılıyor, özellikle geçen sene Mart ayında yağan karla kapıdan burnumuzu çıkaramamıştık, sebebi de belediyenin öngördüğü kabak lastiklerimiz(!) değildi tabiki de. 

Şimdi ODTÜ'de , çamların üstünde az da olsa birikmiş kara bakıp gülümsemeden duramıyorum.

Hoşgeldin:)

Geçen gün Aykut'la uzun süredir muhteşem tortilla çorbasına dadandığımız Mickey's by Las Chicas da bu sefer de başka bir gizli menü kahramanına vurulduk. Bananas Enchiladas! Her türlü tatlıyı seven biri olarak bunu ilk on listesine ekleyebilirim gözüm kapalı. O gün yediğimiz bananas enchiladas o güne kadar Las Chicas da yediğimiz en güzel şeydi. Eğer yolunuz Kenpark'a düşerse mutlaka deneyin derim. 



Bu arada bir sonra ki post da dün akşam yaptığım yılbaşı süprizini detaylarıyla anlatacağım. Önce çekilen fotoğrafların elden geçmesi gerekiyor ama.

Monday, December 5, 2011

Versace for H&M!





Zengin kesime hitap etmesiyle ünlü meşhur moda markası Versace , tıpkı Lanvin gibi hadi halka kitap edelim  de sevinsinler diye H&M için tasarımlar yapmış, bunu H&M kalitesi(!) ile birleştirip, 17 Kasım'da tüm dünyada satışa sunmuş. Normalde parasını Versace'ın kendi koleksiyonundan herhangi bir parça almaya yetmeyecek insanlar böylece ünlü tasarımcı Donatella'nın ekibinden çıkmış bir elbiseyle salınabilecek. Bence bu güzel bir uygulama. En  azından H&M gibi güzel tasarımları çok üst kalite kumaş ve dikiş olmadan ucuza satabilen bir mağazaya da uygun. Ama gel gelelim beni çıldırtan mesele, normal Versace ürünlerini zaten alabilecek, özellikle Hollywood güzellerinin bu koleksiyonu silip süpürmesi!


 Türkiye'de de sadece İstinye Park'ta varmış birtek. Ve dedikodu gazetisine göre de ilk 8 saat içinde tükenmiş! Ben bu olayın sıkı takipçisi olamadım ama olsam da bişey değişmezmiş diye kendimi teselli ediyorum.. Keşke sürseydi de, bende şu güzelim şeylerden nasiplenseydim.









Bunlar beni kesmedi, bir de kendi gözlerimle göreyim diyorsanız ;
http://www.hm.com/tr/versace#home sizi bekliyor..

Not: Bu ayakkabılar baharda satılmaya başlayacak sanırım, üstü meyve desenleriyle kaplı olanı için kapısında yatabilirim!

Thursday, December 1, 2011

Belirli Gün ve Aylar


Bazı insanlar herşeyi olduğu gibi görürler ve "Neden?" diye sorarlar. Ben ise her şeyi asla olmadığı biçimde hayal ederim ve " Neden olmasın?" diye sorarım.

Bernard Shaw





Her insanın sevmediği bir gün vardır. Kimileri ( ki bu çalışan insanlar için çoğunluktadır) pazartesilerden haz etmez. Sendromunu bile literatüre geçirmişlerdir hatta. Bazıları pazar günlerini de , pazar günlerini sevenlerini de sevmez. Ben böyle bir adam seviyorum misal adı da Gani Müjde! Günlerin bir suçu günahı yoktur belki, takvim yapraklarından kayar giderler. Ama sanmayın ki bu nefret söylemleri sadece belirli günler için mevcut. Aylar da en az günler kadar sevgi skalasında farklı ağırlıklarla yerlerini alır. Benim en sevmediğim ay ise Aralıktır. Ve uzun senelerdir de bu nefret katlanarak artmaktadır.

Ne günahı mı var bu zavallı ayın?İsterseniz batıl diyin, isterseniz sadece psikolojik ama ne zaman başlasa kendileri davullu zurnalı eğlecesi sayesinde bütün keçilerim kaçarlar durmaları gerektiği yerlerden uzak diyarlara. Bütün aksilikler beni bulur, bulmayanlarını da sabırla beklerim kapıda. 31 gün boyunca sinir stresim hep en üst seviyededir. Hele sonlarına doğru giderek artar buhranım.

Çok sevdiğim bir insanı bu ayda kaybetmiş olmam bunun en büyük etkisi belki de. Hatta temel sebebi de. Ama yılın en son ayı, her türlü yüküyle, biten senenin en ağır, en yorgun en sevimsiz ve huysuz ayıdır benim gözümde.




Şimdi bugün Bernard Shaw'ın yukarıdaki sözüyle karşılaşınca Aralık'tan bana bir barış teklifi geldi gibi hissettim.
O zaman bekleyelim ve görelim bakalım, bu sene ki Aralık fark atacak mı diğerlerine?




Monday, November 28, 2011

Gezdiğin Gördüğün Senin Olsun Yediğini İçtiğini Anlat!

Normalde bir yere gidip geldikten sonra, büyüklerimiz "yediğin içitiğin senin olsun, gezip gördüğünü anlat" der ama bu sefer ki gezi tam bir gastronomik hafatsonu gezisi olduğundan yenilip içilenden ayrı düşünülemiyor.


ODTÜ Mezunlarının konuşup, kaynaşıp hasret giderebileceği bir site ile başlayan arkadaşlığımız bir bakmışız ki 6 sene olmuş, hal böyle olunca yanına gitmediğim için her seferinde azarına maruz kaldığım arkadaşım Seda'nın yanına gittim artık bu haftasonu. Amerika'dan da pek sevgili Alf teşrif etti, zira kardeşi evleniyor, hal böyle olunca dolu dolu bir haftasonu geçti, çok ta güzel oldu.


Ben daha önce güneyde birtek Antalya'yı görmüş ülkemizin güney sahili cahili biri olarak yol kenarlarını süsleyen turuncu turuncu meyve vermiş ağaçları gördükçe Japon turist edasıyla sevinç çığlıkları ata ata fotoğraf çektim bol bol. Kasım'a veda ederken bu kadar güzel bir havaya denk geldiğim için ben mi şanslıydım, yoksa böyle bir iklimde yaşadığı için Adanalılar mı şanslı orasına karar veremedim ama beni ilk dakikadan tatil psikolojisine sokabilen bu şehire içim ısındı.


Cumartesi günü hem nikah hem de düğün dolayısı ile Tarsus-Mersin-Adana arasında geçeceğinden kahvaltıdan sonra kuaför işini halledip doğru yola koyulduk. Gerçi kahvaltıda yediğim ve adeta vurulduğum turunç reçelini almak için Çukurova Üniversitesi'nin satış ofisine uğradık önce.  Haftasonu olduğu için ne yazık ki kapalı olan ofisten elimiz boş döndük ama muhteşem göl manzarasıyla fotoğraf makinamı doldurmadan da ayrılmadık üniversiteden.

Daha sonra benim ne deli bir ceviz reçeli tutkunu olduğumu taciz mesajlarımdan çok iyi bilen Seda, beni reçel alabileceğimiz bir dükkana götürdü. Hatay'dan taze taze gelmiş ceviz reçellerini görünce gözlerim doldu yemin ediyorum! Taşıyabileceğim kadarını alıp, turunç reçelindeki hezimetimi unutarak kuaför yolunu tuttuk.
Tarsus'taki nikah çok güzel ve dingindi. Küçük bir yer olduğu için belki, öyle klasik 15 dk da nikah bitsin sıradaki gelsin telaşı olmadan geçirdik nikahı. Sonra artık ilerleyen saate daha fazla dayanamayan midelerimizden gelen istek üzerine Mersin'e tantuni yemeye gittik. Seda'ya çok takıldım gezi boyunca, beni sanayide tantuni yemeye götürdün diye ama şaka bir yana ismi duyulduktan sonra eski lezzetini ve özenini kaybetmiş büyük restorantlara her zaman tercih etmişimdir arada derede kalmış küçük işletmeleri. Tantuniyi yediğimiz Göksel Tantuni de tam böyle bir yerdi. Enfes biftek tantuninin üstüne meşhur kerebiç tatlısını yemek için Dondurmacı Halil' e gittik, önce her güneyli gibi misafirlerinin memnuniyetini düstur edinmiş pastane çalışanları taze cezeryelerden ikram ettiler, sonra da üzeri Çayan kökünden yapılmış krema-marşmelov arası bir örtüyle kaplanmış fıstıklı kerebiçlerimizi yedik.



Tıka basa doymuş olarak gittiğimiz düğünde de yemek yemedik sanıyorsanız yanılıyorsunuz! Ama orada yediklerimizi en azından eritecek faaliyetlerimiz oldu çok şükür:) Eğlenceli geçen düğünün ardından artık nihayet uyku vakti geldi. Sabah 6 da kalkmış olduğumdan kafamı koyduğum gibi sızmışım Seda'nın söylediğine göre.



Ertesi gün yine sıkı bir kahvaltıyla başladık, sıkma adında, saçta kızartılmış ve içine peynir koyup rulo yapılmış yufkaları afiyetle yedikten sonra Erhan'ı da alıp çay içmek için Adana Yelken Klubü'ne gittik. Orada da manzara inanılmazdı.





 Dinlenip, gülüp sohbet edip geçirdiğimiz güzel bir zamanın ardından artık Adana'ya gelipte Adana yemeden gitmeme mottosunu gerçekleştirme zamanı geldi. Humusu, sucuğu ve kebabı doyasıya yedik Elem'de. Ayrıntılarını fotoğraflara saklıyorum zira mezelerinden, etin lezzetine herşey muhteşemdi.







Bu yemekten sonra Erhan Mersin'e döndü. Biz de Seda'yla abimin siparişi olan şalgamı almak üzere Kazım Büfe'ye gittik. Orda sıramızı beklerken , Seda buranın da muzlu sütü çok güzeldir diyince ben nefes alacak halim yokken koca bir bardak muzlu sütü afiyetle içtim.




Uçakta Ebru Şallı misali burnumdan alıp ağzımdan verdim nefesi, ne de olsa o kadar şeyi eritmek için ne kadar oksijen alırsam o kadar iyiydi. İyiydi, güzeldi herşey de o son muzlu sütü içmeyecektik dedim Seda'ya. Ama Allah'tan midem o güzel yemekleri sindirmeyi kendine bir görev saydı, bende Behzat'ı izleyip, güzel bir uyku çektim.

Thursday, November 24, 2011

Modern Sabahlar!

Hakkımda bilgin yoksa fikrinde olmasın!

Heyt be! Bu sabah yolda giderken "Kartal" yazısını "Kemal" ile değiştirmiş bir arabanın arkasında okudum bunu..
Peki diye devam etmek istedim, hakkında her bilgin olanın fikri olabilir mi? Neyi ne kadar bildiği önemli değil mi yani?

Saat bitti bu arada :)

Wednesday, November 23, 2011

Word de Satır Numarası Koyma

Kim ne amaçla kullanır bilmiyorum ama ordan oraya birkaç kişi arasında dönüp duran zavallı word dökümanlarınızın hangi satırına gönderme yapıldığını anlatmanın en kolay yolu satır numarası eklemek!

Windows sitesinde anlatmış, ama ben görsel olarak anlatayım istedim.

Önce, word'ün page layout tabını aktif hale getiriyoruz.


Sonra ise page setup yazısının yanındaki minik oklu kutucuğa basıyoruz. Layout sekmesine geliyoruz.

Burada ki Line Numbers butonuna bastığımızda karşımıza minik bir pencere çıkıyor.


"Line Numbers" penceresinde "Add line numbering" e tıklayınca, bize seçeneklerimizi sunuyor.

Artık word sayfasında her bir satır numaralanmış vaziyette! Güle güle kullanın :)

Monday, November 21, 2011

Uygulamalı Yazın Atölyesi


"Yazmanın dayanılmaz cazibesinin insan ruhu üzerindeki etkisi tartışılmazdır. Herkesin geleceğe bırakacağı bir mesajı vardır. Yazmak içgörü kazandırır. Yaratıcı düşünce ise daha çok empati yapmayı, çevreyi ve insanları daha iyi algılamayı sağlar. Bu bizi zenginleştiren ve kişisel gelişimimize katkı yapan bir süreçtir."


ODTÜ Mezunlar Derneği'nde Uygulamalı Yazın Atölyesi 24 Kasımda başlıyor...Ayrıntıları da aşağıda:


UYGULAMALI YAZIN ATÖLYE’Si ÇALIŞMALARI ÜÇ AŞAMADAN OLUŞACAKTIR:

1- TEMEL AŞAMA – YAZMANIN DAYANILMAZ CAZİBESİ - YAZMA SERÜVENİ BAŞLIYOR (6 HAFTA SÜRECEKTİR)

Bu aşamada; Yaratıcı Düşünce, Edebiyat ile Bağlantılı Disiplinler, Kurgu ve Anlatım Geliştirme Teknikleri kapsamında betimleme, uslup, biçem,tema, konu, biçim, zaman, imge, karakter oluşturma ile ilgili bilgiler verilecek ve Hikayelerin Dramatik Çatısının Kurulması üzerine uygulama çalışmaları yapılacaktır.

Seminer Başlangıç Tarihi: 24 Kasım 2011, Perşembe
Seminer Saatleri: 19:30-21:30

Katkı Paylı Üye: 180,00 TL
Üye: 200,00 TL

2- İLERİ AŞAMA- YAZININ BÜYÜLÜ DÜNYASI - EDEBİYAT VE PSİKOLOJİ İZDÜŞÜMÜNDE KARAKTER YARATMA VE KARAKTER ANALİZİ (4 HAFTA SÜRECEKTİR)

Bu aşamada, Karakter Yaratma ve Diyalog Geliştirme Teknikleri kapsamında Psikolojide Kişilik Tanımları ve Karakter Analizlerinin Edebiyata Uyarlanması, Psikolojik Hastalıkların Edebiyatta Kullanılması kavramları hakkında uygulama çalışmaları yapılacaktır Ayrıca Karakter Analizleri hakkında verilen bilgiler Dünya Edebiyatı’ndan örneklerle pekiştirilecektir.

Seminer Başlangıç Tarihi: 5 Ocak 2011, Perşembe
Seminer Saatleri: 19:30-21:30

Katkı Paylı Üye: 125,00 TL
Üye: 140,00 TL

3- GELİŞMİŞ AŞAMA - KURMACANIN GİZEMİ - ROMAN – ÖYKÜ VE SENARYODA KURGU TEKNİKLERİ (5 HAFTA SÜRECEKTİR)

Bu aşamada Öykü, Roman ve Senaryo yazım tekniklerini öğrenmek isteyen üyelerimize Kurgunun Geliştirilmesi, Olay Örgüsünün Yaratılması ve Dramatik Gerilimin Oluşturulması kapsamında aktarılan detaylı açıklamalarla öykü ve senaryo uygulama çalışmaları yapılacaktır.

Seminer Başlangıç Tarihi: 2 Şubat 2011, Perşembe
Seminer Saatleri: 19:30-21:30

Katkı Paylı Üye: 180,00 TL
Üye: 200,00 TL

*TOPLAM  SÜRE: 15 HAFTADIR

ÖNEMLI NOT: Tüm seminerler için eğitmen ücreti Dernek’e bağış olarak aktarılacaktır.


Ayrıntılı Bilgi için: Şule ÇALIŞ, sulec@odtumd.org.tr, 0.312 286 79 79/1124, 0.530 610 64 33

******************************
ODTÜ Mezunları Derneği
1540. Sokak No: 58 100. Yıl ANKARA
Tel: 0312 286 79 79
Faks: 0312 287 75 00
e-posta: 
odtumd@odtumd.org.tr
internet: 
http://www.odtumd.org.tr
******************************

Saturday, November 19, 2011

Son Bahar

Evet belki en meşhur sonbahar New York'un ki. Hele Central Park'ta ki o renk cümbüşü için başlı başına bir yazı yazarım belki sonra. Ama bu benim 11 senenin ardından belki de son baharım ODTÜ'de. İşte bu yüzden ofisimde oturmak yerine fotoğraf makinemle dışarıdaki muhteşem havanın tadını çıkardım geçen hafta. Şimdi de sadece bu resimler kaldı geriye son bahardan..

Bugün de yolunuz buraya düşerse sizi de muhteşem bir hava bekliyor benden söylemesi!